EN

Depremden Sonra Marka İletişimi

Yazıyı Linkedin'de görüntülemek ve haftalık yayınlanan bültenimize abone olmak için tıklayın.

 

6 Şubat 2023’te yaşanan ikiz depremler, modern Türkiye tarihinin en büyük felaketi olarak kayıtlara geçti. Şimdiye kadar resmen açıklanmış can kaybı sayısı bile, nasıl bir afetle karşı karşıya olduğumuzu hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya koyuyor.
 
Yaşadığımız felaketin büyüklüğü, ülkede yürütülmekte olan her faaliyetin gidişatını değiştirecek veya en azından etkileyecek çapta. Kısa vadeli etkiler hepimizin malumu ancak depremin etkileri orta ve uzun vadede de epey hissedilecek gibi görünüyor.
 
Marka iletişim faaliyetleri de, depremden sonra artık farklı, hatta bambaşka bir zemin üzerinde durduğumuzu, zamanın ruhunu belirleyecek başat faktörlerden birinin bu felaket olacağını göz önünde bulundurmalı. Peki bundan sonra ne yapılmalı, nelere dikkat edilmeli? Önümüzde duran manzara itibarıyla şimdilik şöyle bir reçete sunmak mümkün…
 

1- Gri Zamanlar

Depremin doğurduğu ilk şok ve yas dalgası yavaş yavaş geride kalıyor. Ramazan genel havayı bir ölçüde değiştirip yumuşattı. İlk adımları atılmaya başlanan seçim kampanyaları, havayı biraz daha değiştirecektir. Ancak bu, depremin ve yarattığı dehşetin tümüyle aşılacağı anlamına gelmiyor. Markalar, bu gerçeği göz önünde bulundurarak, tüm iletişimlerinde hassasiyet göstermeye devam etmeli. Kara yas günlerini geride bıraksak bile, bir süreliğine ‘bir yanımız bahar bahçe iken diğer yanımız yaprak dökmeye devam edecek’ gibi görünüyor. Böyle gri zamanlarda marka mesajları oluşturulurken neşede, eğlencede, şenlikte biraz ölçülü olmakta yarar var.
 

2- Gündemimiz Umut

Zor zamanlarda yas tutmak kadar umut etmek de bir ihtiyaçtır. Deprem, arkasında milyonlarca dram, hatta trajedi bıraksa da, geleceğe bakmak, hayatımızı yeniden kurmak zorundayız. Bu umuda markalar da katılmalı, katkıda bulunmalıdır. Markalar hem söylemleri hem de eylemleri ile umudu besleyip büyütmelidir.
 

3- Sosyal Sorumluluk Faaliyetlerine İnce Ayar

‘Markalar deprem sonrasında ne yapmalı?’ sorusuna yanıt aranırken akla ilk olarak sosyal sorumluluk faaliyetleri geliyor. Birçok marka, depremin hemen sonrasında en temel ihtiyaçları gidermek üzere harekete geçtikten ve görevini ifa ettikten sonra, şimdi orta ve uzun vadeye yönelik yara sarma yolları arıyorlar. Bu arayış yeni projeler doğurduğu gibi̇, mevcut projelerin ve bütçelerin şartlara uyarlanmasını da beraberinde getirebiliyor. En azından birkaç sene için yürütülecek sosyal sorumluluk projelerinin büyük ölçüde deprem bölgesine yoğunlaşacağını öngörmek, olağan bir beklenti olarak önümüzde duruyor. Ve olması gereken de bu!
 

4- Faaliyet Alanına Uygun Ödevler

Markalar deprem bölgesi için yeni projeler geliştirirken veya mevcut projelerini yeni şartlara adapte etmeye çalışırken, faaliyet alanlarından fazla uzaklaşmamaya da dikkat etmeli. Kimi markalar faaliyet alanları ile doğrudan ilgili olmasa bile, karşılanması gereken bir ihtiyaç veya doldurulması gereken bir boşluk fark edip oralara da yönelebilirler ancak faaliyet alanlarına uygun destekler sunan markaların tüketici zihninde daha kolay ve kalıcı bir yer edinebileceğini de not etmek gerekiyor.
 

5- Sıra İnsani Dokunuşlarda

Özellikle büyük markalar, depremin en dehşetli zamanlarında, bütçelerini ve insan kaynaklarını seferber ederek, zor durumdaki depremzedelerin imdadına yetişmeye çalıştılar ve bu nedenle her türlü takdiri hak ediyorlar. Durumun nispeten olağanlaşmaya başlamasından sonra ise markalar, hem kendi destek motivasyonlarını muhafaza etmek hem de kamuoyunda deprem bölgesine yönelik ilgiyi canlı tutmak açısından, doğrudan insani dokunuşlara, hikayeleştirilip iletişime taşınacak iyileştirme çabalarına da yöneleceklerdir. Markalar bu hikayeleri inşa etmekten ve iletişimlerine taşımaktan hiç gocunmamalılar.
 

6- Duygusal İstismardan Kaçının

Ancak bunları yaparken duygusal istismardan da büyük bir özenle kaçınmak gerekir. Markalar bu noktada öyle büyük bir hassasiyetle hareket etmeli ki, niyetlerinin deprem bölgesine olan şefkat çabasını canlı tutmak olduğunu sıradan insanlara da aksettirebilmeli.
 

7- Bölgede Bizzat Bulunun

İnsanların çoğunluğunun barınma ihtiyaçları kalıcı bir şekilde sağlanana kadar markalar bölgede bulunmayı ve projelerini olabildiği ölçüde bölgede hayata geçirmeyi görev telakki etmeli. Bu arada depremzedelerle olan iletişim kanallarının hem doğrudan hem de medya gibi̇ dolaylı yollardan açık tutulmasında da fayda var. Marka yöneticilerinin makul bir sıklıkta bölgeyi ziyaret etmeleri de, durumu yerinde görüp gerekli aksiyonları almak bakımından büyük önem arz ediyor.
 

8- Siyasete Bulaştırmayacak Bir Denge

Çok yakında genel seçimlere gidecek, yaklaşık bir yıl sonra da yerel seçimlerin yapılacağı Türkiye’de, deprem gündeminin siyaset gündeminden ayrılması çok ama çok zor. Markalar destek faaliyetlerini bizzat gerçekleştirirken, yaraları kendi kabiliyetlerince sarmaya çalışırken veya bunun için çeşitli sivil toplum kuruluşları ile işbirliği yaparken sıcak siyasete dahil olmayacak şekilde, hassas bir denge politikası izlemek zorunda. İşlerinin belki de en zor tarafı bu ancak bu da imkansız bir görev değil.
 

9- ‘Önce Bilim’ Çağı

Deprem yalnızca milyonlarca insanın hayatını alt üst eden yıkıcı sonuçları ile değil, içinde bulunduğumuz genel iklimi değişmesi açısından da dikkate alınması gereken bir olay. Kamuoyu nezdinde bilimin daha çok önem kazanması ve bilim adamlarına daha çok itibar edilmesi, içinde bulunduğumuz sürecin en somut ve muhtemelen en uzun vadeli sonuçlarından biri olacak.
 
Bu, aslında yeni başlamış bir süreç de değil. Pandemi döneminde de benzer bir yönelim dikkat çekmişti. Deprem bu yönelimi iyice güçlendirmiş gibi̇ görünüyor.
 
Bu iklim değişikliği, kendisini marka iletişimin her noktasında hissettirecektir --hatta hissettirmeye başlamış durumda. Bugünlerde reklam kuşaklarında dönen bir reklamda bir şampuan markası ‘Mucize değil bilim’ sloganını kullanıyor ve çok akıllıca bir iş yapıyor.
 

10- Ve Lütfen Hamaset Yapmayın

İnsanların altı boş hamasi sözlere karnının fazlasıyla tok olduğu bir dönemdeyiz artık. Böyle bir atmosfer içinde, insanlara, hayatlarına dokunacak, içinde bulundukları koşulları iyileştirecek somut bir fayda sunmuyorsanız ‘vatan millet edebiyatı’ yapmayın. Sadece deprem sebebiyle değil, genel bir eğilim olarak hamasetten yenebilecek çok fazla ekmek kalmadı çünkü.
 
Bitirmeden şunu da not etmiş olalım: Deprem ve benzeri olağanüstü haller aynı zamanda, karar verirken teenni ile hareket etmeniz, gündemin ve muhtemel sataşmaların iğvasına kapılmamanız, aklınızı her zaman duygularınızın ve heyecanlarınızın önüne koymanız, hata yaptığınızda hatada ısrar etmeyip gerekirse özür dileyip gereğini yerine getirmeniz ve en önemlisi iletişimcilerimize her zamankinden daha çok kulak vermeniz gereken zamanlardır.
 
Bu son ikazı bir ‘hamiş’ olarak bırakmayalım, gelecek hafta buradan devam edelim…
Lorbi PR Altunizade Mah. Nuhkuyusu Cad., Güllübahçe Sok. Özeller İş Merkezi, No: 17/7 Kat: 3 Üsküdar / İstanbul Lorbi PR
  • Facebook
  • Twitter
  • Flickr
  • Youtube
  • Instagram
  • Linkedin
Lorbi PR
Tel. 0216 343 4546 info@lorbi.com
IDA ICCO
Derinev Kurumsal İletişim Danışmanlığı